Bir seçim okuması (1)
HERKES seçim sonuçlarını kendi meşrebine göre değerlendirmeyi sürdürüyor. Şimdilik sonuçlara, ülkenin bir kısmını sarsan yolsuzluk skandallarından, devletin kurumlarıyla çözülmesinden, hukukun üstünlüğünden bahsedilemeyecek hale gelinmesinden, yargı sistemine güvenin çöktüğü gerçeğinden bağımsız olarak bakalım.
İlk bakışta en çarpıcı olan veri toplumun hatırı sayılır bir kesiminin temennileriyle gerçekler arasındaki büyük mesafeyi kabullenmekte zorlanması. Bu nedenle, iktidar partisinin yerel seçimden 2011’e göre gerilese de, yüksek bir oy oranıyla çıkacağını öngörenlere bir hayli saldıran oldu. Gerçi oyların nasıl hesaplandığı da bu seçimlerde bir kafa karışıklığı yarattı.
Daha önceleri yerel seçimlerde, ulusal ölçekteki eğilimi anlamak için İl Genel Meclisi oylarının dağılımına bakılırdı. Bu kez, yeni yerel yönetim yasası nedeniyle 30 Büyükşehir’de İl Genel Meclisi oylaması yapılmadığından oylar kimilerince 51 İl Genel Meclisi ve 30 Büyükşehir’in belediye meclisleri toplanarak hesaplandı. O durumda AKP oyu 43-44 arası çıkıyor. Eğer İl Genel Meclisi artı Belediye Başkanları’nın aldığı oyları toplarsanız o zaman da yüzde 45.5’lik bir sonuç elde ediyorsunuz.
Her iki durumda da iktidar partisinin aldığı oy sayısı yaklaşık iki milyon gerilemiş görülüyor. Ancak bu gerileme seçimde zafer kazananın AKP, daha doğrusu bu partinin oylarının neredeyse yarısının şahsına verildiğini bildiğimiz Başbakan Erdoğan olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bu zaferin tahammülü zor bir kutuplaşma, sertleşme ve düşmanlaşma ile sağlanmış olması hayli kaygı verici olsa da durum bu.
Parti dışından bazı adayları belediye başkanı seçilen anamuhalefet partisinin pek bir varlık göstermediğini söyleyebiliriz. Araştırmacı Bekir Ağırdır’ın il ve ilçe bazında yaptığı değerlendirmelere göre anamuhalefet partisi hızla hem demografik hem de coğrafi bir gettoya hapsolmaya doğru gidiyor. CHP’ye oy verenlerin yaş ortalaması yüksek, eğitimleri ortalamanın üstünde. Kıyı şeritlerindeki illerde azalan bir çoğunluğa sahip, ki orada da giderek üstünlük kaybediliyor ve MHP, CHP oylarına ortak olmaya başlıyor.
Gene CHP seçmeni içinde az eğitimlilerin oranı düşük, Alevilerin oranı yüzde 75, Kürtlerin oranı yüzde 1. Bu parti yaklaşık 40 ilde yani Türkiye’nin yarısında bir varlık gösteremiyor. Bu duruma partinin aday belirleme sürecindeki basiretsizliğini, teşkilatının ataletini, teşkilatın kendi adayına karşı gösterebildiği husumeti, seçmene güven telkin edebilecek vizyon eksikliğini, enerji yoksunluğunu eklerseniz ortaya çıkan sonuca şaşmak mümkün değil.
Üstelik anamuhalefet siyasi oyunu ya kültürel alanda ya da Başbakan’ın tayin ettiği çerçevede oynamayı seçtiği için seçmene umut verebilmiş değil. Bu haliyle bir iktidar alternatifi görüntüsü vermekten çok uzak. Gene bu haliyle ve varlığıyla Türkiye’de alternatif bir siyasi açılımın önünde de bir engel.
Seçimin diğer kazananı kuşkusuz MHP’dir. İki büyük metropolde CHP’ye destek çıktığı anlaşılan bu partinin oyu aslında muhtemelen yüzde 20 seviyelerine geldi. Parti giderek daha dinamik bir profil çizerek kıyılara yönelerek, güç kazanıyor. Bu yükselişin, partinin ideolojisi bağlamında Türkiye’nin temel meselesi olma özelliğini yitirmeyen Kürt sorununun aşılmasında sıkıntı yaratacağını da öngörebiliriz.
BDP’nin elde ettiği seçim sonuçları kendi başına ayrı bir değerlendirme gerektiriyor. Bazıları hayli zorlu geçen seçim mücadelelerinden sonra bu parti Güneydoğu’da Urfa dışında tüm illerde ve yüzü aşkın ilçede yönetimi ele geçirdi. Türkiye’nin güney komşularındaki gelişmelerin ışığında bu yeni tablo en az seçimin Cumhurbaşkanlığı seçimlerine etkisi kadar önemli bir gelişme sayılmalıdır.